Lektinlerin saldırısı – büyük bir bilimsel kurgu
D’adamo sadece hastalığa genetik yatkınlığın resmini çizmekle kalmıyor, ona göre bilimsel olan kendi gözlemlerine dayanarak, her kan grubu için belli yiyecekleri iyi ya da kötü …
D’adamo sadece hastalığa genetik yatkınlığın resmini çizmekle kalmıyor, ona göre bilimsel olan kendi gözlemlerine dayanarak, her kan grubu için belli yiyecekleri iyi ya da kötü olarak niteliyor. Bazı yüksek kalorili yiyeceklerin bazı kan gruplarında kilo vermeye neden olduğunu, bazı az kalorili, bol besinli yiyeceklerin ise kan grubuna bağlı olarak kilo alımına neden olduğunu iddia etmektedir. Sadece kişinin kan grubuna dayanarak, yiyecek seçenekleri, bitkisel ilaçlar, tamamlayıcı planları, egzersiz programları, antibiyotik tercihleri ve bir sürü başka özel tavsiyede bulunmaktadır. Bir dereceye kadar hepimizin farklı olduğu doğrudur; ama, bu farklar karmaşıktır ve kırmızı kan hücrelerimizdeki birkaç glukoproteinden daha fazlası tarafından belirlenirler.
Yüzlerce yiyecekte bulunan bitkisel lektinlere duyarlılığın kan grubu tarafından belirlendiği konusundaki temel argümanı için bir tane bile bilimsel referans göstermemektedir. Teorisi, belli yiyeceklerde bulunan ve yanlış kan grupları tarafından tüketildiğinde ciddi hastalıklara, hatta ölüme yol açabilecek proteinler olan lektinler üzerine kurulmuştur. Yanlış bir yiyecek, yanlış bir kan grubu tarafından tüketildiğinde, diğer ciddi ve kansere neden olan değişikliklerle birlikte, kırmızı kan hücrelerinde kümeleşme olduğu iddiasında bulunur. Bu kitabı okuyan hastalar, eğer D’adamo’nun onların kan grubu için tehlikeli olduğunu iddia ettiği bir yiyecek yediyseler, hayatlarından endişe ederek ofisime gelirler. Ama D’adamo tarafından sunulan bilgi ile, bilimsel literatürde mevcut olan bilgiler karşılaştırıldığında, yanlışlık ortaya çıkmaktadır.
Yine D’adamo’nun söylediklerinin bir kısmı doğrudur, ama yorumu o kadar abartılı ve deformedir ki iddialarını neredeyse tamamen değersiz hale getirmektedir. Bütün lektinler toksik değildir; hatta çoğu besleyicidir ve önemli faydalı etkileri vardır. Sadece bazı lektinler gerçekten toksiktir, örneğin bar-bunyadakiler, bu nedenle yemeden önce pişirilerek bu toksinler yok edilmelidir. Fakat diğer lektinlerin çoğunun, örneğin domates lektinlerinin, zararsız olduğu gösterilmiştir. Bitkisel lektinlerin yararlı etkileri, anti-tümör ve anti-kanser aktivitelerde bulunmaları, yani kanserojenler tarafından kanserin başlamasını engellemeleridir. Bitkisel lektinlerin en büyüleyici ve tutarlı bir şekilde gözlemlenen biyokimyasal etkilerinden biri, anormal ya da kötücül hücrelerdeki protein sentezini engellemeleri, ama bunu normal hücrelerde yapmamalarıdır. Gelecekte kanserin tedavisi için faydalı bir araç olarak kullanılabilirler.
D’adamo kitabının 27. sayfasında “lektinlerin değişik kan grupları üzerindeki etkileri sadece bir teori değildir. Bilimsel bulgulara dayanmaktadır,” demektedir. Açıklamasına göre, vardığı bu sonuç hastalarının idrarlanndaki indican (ürenin bir elemanı) ölçümlerine dayanmaktadır. Oysa idrardaki indican, antivücut-antigen reaksiyonunu ya da kümeleşmeyi göstermez.” Bu modası geçmiş test güvenilmezdir ve emilmeyen protein tarafından etkilenir. D’adamo ayrıca, vardığı sonuçların, yiyeceklerden elde edilmiş lektinlere maruz bırakılan kanda gördüğü kümeleşmeye dayandığını iddia etmektedir. Mikroskop altında kümeleşmenin önemli bir şey olduğunu sanmayın; kanımızın vücuttan alınıp havayla temas ettiğinde zaten kümeleşmesi gerekir. D’adamo’nun haklı olmayan sonuçlarına ve iddialarına bilimsel demesi, bütün gerçek bilim adamlarına yapılmış bir hakarettir.
D’adamo’nun kitabının olumlu bir yanı, bazı yiyeceklerdeki lektinlerin tehlikeleri ve aramızdan bazılarının onlara karşı genetik olarak duyarlı olabileceği konusunda halkı bilinçlendirmesidir. Lektinlerin hastalıklara katkısı olup olmadığı konusu tartışmalıdır, ama bulgular bu yöndedir. Bu araştırılması gereken değerli bir noktadır ve D’adamo’nun kitabı bu konuda daha fazla araştırmaya yol açacaktır.
Birçok lektin, hassasiyeti olan kişiler için güçlü alerjen-lerdir ve IgE (tipik alerji) kan testiyle görülemeyen yiyecek duyarlılıklarını kısmen açıklayabilirler. Romatizmal artrit gibi otoimmün hastalıklar özellikle ilgi çekicidir, şüpheleri doğrulayacak şekilde birçok romatizmal artrit hastası çeşitli yiyecekler yedikten sonra kötüleşme reaksiyonları gösterirler.
Diyete duyarlı romatizmal artrit hastalarının çoğu için en yaygın tetikleyici yiyeceklerden biri buğdaydır. Buğdaydaki lektin, romatizmal artrit hastalarının eklemlerinde bulunan bir molekül olan nasetil glukosamin’e çekim duyarlar.” Buğday, mısır, soya ve süt ürünleri romatizmal artrit hastaları için tipik ağrı tetikleyicileridir.
Birçok kişi buğday ve süt ürünlerine duyarlıdır. Kan gruplarına bağlı olmaksızın, buğday ve süt ürünlerini diyetlerinden çıkardıkları ya da miktarını azalttıkları zaman kendilerini daha iyi hisseder ve daha az alerjik reaksiyon gösterirler. Buğday ve süt ürünlerini kıstıkları zaman kendilerini iyi hissetmelerinin nedeni olarak, D’adamo’nun kan tipi teorisini gösteremeyiz.